Anasayfa

29 Mart 2013 Cuma

Popstar'daki Jüri Halkın Starları, ama böyle giderse…



Popstar'daki Jüri Halkın Starları ama böyle giderse…
Popstar Juri 4 lüsü

Pınar diye bir genç kız Serdar Ortaç’ın “Bilsemki” adlı 1999 yılına ait şarkısını söylüyor. Bence fena da değildi. Sibel Can hareketleriyle söylediği şarkısının sonuna geldiğinde Serdar Ortaç başlıyor döktürmeye.
- Bu benim en sevdiğim şarkılarımdan biri, yazarken ağlayarak yazdığım şarkım. Ama sen bunu farklı sesten okudun. Çok kötüydü. Saydı, saydı, saydı… Sonra notunu verdi. Dokuuuuzzz.
O arada, sunucu Burcu Esmersoy, Pınar’ın biraz hasta olduğunu, hasta hasta okuduğunu söyledi.
- O zaman 10’mu yapsam, 10 yapayım, Onnnn
Eleştirinin sonuna yaklaştığında zannedersinizki 4-5-6 gibi bir not gelecek. Ama not ile konuşulan apayrı. Bu ne perhis, bu ne lahana turşusu.
Bir başka genç söylüyor şarkısını, 9 puan veriyor Serdar Ortaç, çocuk gidiyor yerine, Bülent Ersoy baskı yapıyor, arkasından 10 yaptım onun puanını diye sesleniyor…
Demet Akalın’ın esprisi daha ilginç… Serdar Ortaç yandan sesleniyor 9 puan ver diyor. Demet Akalın’da bana bir beste verirsen veririm diyor… Çok yazık
Orhan Gencebay, beyefendi kişiliğini bozmadan ve suya sabuna dokunmadan, kimseyi kırmadan işini yapıyor. Ama iyilik meleği olması bazen doğru değil. Eğer jüriysen, eleştiri gerekiyorsa, eleştireceksin.
Tamam aynı zamanda bir şov programı olabilir ama yazık bu çocuklara… günün sonunda bir tanesi birinci olacak ve büyük ödül neyse onu alacak. Binbir umutla gelmiş gençlere, bu kadar basitçe puanları verilmemeli biraz kriterler olmalı. Hiç olmazsa puan aşamasında biraz daha ciddi olunmalı. Belki de sesiyle duruşuyla gerçekten birinciliği hakedecek bir yarışmacı, çok basit iki kelimeyle daha ilk turlarda elenebiliyor. Ya da son derece müzik bilgisi, ses ve beceri anlamında başarısız bir yarışmacı finale kadar gelebiliyor. Serdar Ortaç’ın düşüncesizce edeceği birkaç laf onların hayatına olumlu olumsuz ciddi etkide bulunuyor. Ahmet Kaya’da aynı olmamış mıydı.
Böyle giderse bu programın sonunda Türkiye yeni starlar kazanırken, bazı starların önündeki star kelimesi kalkacak...

27 Mart 2013 Çarşamba

Yalan Dünya dizisinin sonu gelmeli


Yalan Dünya dizisinin sonu gelmeli
Yalan Dunya

Bazı dizileri zoraki uzattıklarında izlemekten sıkılıyorum. Özellikle komedilerde bu daha fazla sıkıyor. Sürekli aynı kişilerin yaptığı espri, bir yere kadar idare ediyor. Zaman içinde sıradanlaşıyor. Uzadıkça da seyirci zorlama espriler olduğunun farkına varıyor. Yapımcı ve yönetmenler bitirmesi en doğrusu… çünkü bir sure sonra reytingleri düşünce dizinin oynadığı kanal kaldırıyor. Bu da dizi sahipleri açısından hoş olmuyor. Örneğin Çocuklar Duymasın’ı da çok uzatıldı, sessizce yok oldu.
Aslında gerçekten Yalan Dünya’da harika espriler var. Ama ne olursa olsun Türkiye enteresandır, komedi dizleri uzun sure tepede kalması mümkün değil. İnsanlar ağlamayı, gülmeye tercih ediyor. Çünkü soruyorum bazı insanlara dün gece ne izledin. Genellikle o gece en dramatik ne varsa onu söylüyor. Ya kadeşim gülmek varken, niye ağlamayı tercih ediyorsun dediğimde, “ya aslında ben izlemiyorum hanım izliyor, ben de hangi dizi açık ise ona bakıyorum.” cevabını alıyorum. Üç gün sonra o kişiye sorun, o dramatik dizide ki tüm olayları bilir.
Sanırım reytinlerde aynı şeyi söylüyordur. Bu sebeple yeni kahramanlar yaratıp diziyi sürekli kılmaya çalışsalar da, geriye kalan kahramanların yüzde doksanı aynı, dolayısıyla ilginç gelen konuşma şekilleri aynı, espriler de aynılaşıyor… sadece bölüm konusu biraz ilgi çekici olabiliyor.
Bu sebeple komedi dizileri bir sezon oynamalı, çok tutu diyelim 2 sezon…  Kısaca Yalan Dünya’nın sonu geliyor diye düşünüyorum

25 Mart 2013 Pazartesi

Çeşme ve Alaçatı zamanı geliyor…

ÇEŞME MERKEZ

Her yıl artarak süren popülaritesiyle, bir önceki yıldan neredeyse %50 daha fazla yazlık nüfusa sahip olan Çeşme ve Alaçatı’yı iki haftadır yeni sezona hızla hazırlandığını görüyorum.

Belediye’nin özellikle Ilıca ve Paşalimanı yollarında yoğun çalışmaları var. Eğer Paşalimanı yolunu baştan sona genişletmeyi başarırsa başkanın heykeli dikilir. Çünkü bir çok alanda yollar daralıyor. Birçok binanın yıkılması gerekiyor.
Proje bellidir. Açılabilecekse de açılamayacaksa Çeşmeli biliyordur. Ben İzmir’den giden bir misafir olarak çok mutlu oldum. İnşallah bu faaliyetler yaza sarkmaz. Yarım inşaatlar da hızla biter.

Güneşli havanın verdiği sıcaklıkla bu hafta sonu hayli kalabalık olan Çeşme’de yeni sezonun başlıyor hissi veriyor. Bir çok insan bahçelerini düzenlemek için de olsa oralardaydı.

Mart'ın son haftasına girerken gittiğimiz hafta sonu gezisinde ilgimizi çeken bir başka konu da restorantların merkezi, artık sadece Dalyan ve Şifne olmaktan çıktığını görmüş olmak. Şu anda Çeşme merkezin sahilinde ki restorantlarda görüş alanının verdiği derinlik, yeni açılan restorantların lezzetli mutfakları ciddi anlamda tercih edilir olmuş. Misina Restorant'ta yediğimiz balık ürünleri ve mezeler, oturduğumuz masanın karşısında ki Sakız adasını sanki oraya getirmişçesine Yunan mutfağını yansıtıyordu.

Kısaca bu hafta bir kez daha gördük ki Çeşme 4 mevsim güzel…


DALYANKÖY
AYAYORGİ KOYU
ILICA
ÇEŞME'DEN SAKIZ ADASI




Kıvılcımdan Volkana



Son yıllarda izleyip en büyük duygu selini yaşadığım belgesellerden biri oldu “Kıvılcımdan Volkana”…  Atatürk’ün ne kadar büyük, ne kadar ileri görüşlü bir insan olduğunu bu derece ispatlayan proje görmemiştim. Bu çalışmayı yapan Göker Göktepe’ye şapka çıkarmamak elde değil.

Başarıyla sonuçlanan Kutuluş Savaşı sonrası artık Türkiye Cumhuriyeti kurulmak üzere… Birinci dünya savaşı, kutuluş savaşıderken 10 yıldır savaşmış bir ülke, kaybedilen yüzbinlerce genç ve sonunda hedefe ulaşılıyor. Padişahlık bitiyor. Bitiyor ama ülke insan kaynağı açısından büyük bir yara almıştır. Asıl mücadele şimdi başladığının farkında olan Atatürk ve arkadaşları, diğer ülkelerin seviyesine ulaşmak için okullarda ki başarılı öğrencileri %100 devlet desteği ve bursuyla başta Almanya olmak üzere, birçok Avrupa ülkesine gönderiyorlar.

Gazetelere ilanlar veriliyor, okullara haberler ulaştırılıyor, sınavlar açılıyor ve en başarılılarından seçilen ilk etapta çeşitli zamanlarda lise mezunu 750 kadar öğrenci gönderiliyor Gidenler ilk 6 ay o ülkenin dilini öğreniyor, sonra da eğitim başlıyor. 20’li, 30’lu, 40’lı yıllarda giden bu öğrencilerin tamamı ülkesine geri dönüyor ve hiçbiri oralarda kalmıyor. Öyleki, hepsi farklı dallarda eğitim alıp ülkenin gelişmesine büyük katkı yapıyor. İçlerinde doktorlar, mühendisler, tekstilciler, jeoloji mühendisleri, müzisyenler, beden eğitimi öğretmenliğine kadar herşey var.

Giderken hepsine, “işiniz sadece okuduğunuz bölümden mezun olmak değil, boş zamanlarınızda bale, dans, tiyatro, müzik, spor gibi her alanda gösterilere katılmak, öğrenmek ve ülkemize o kültürleri getirmektir     “ şeklinde talimatlar veriliyor. Hepsi de bu kurallar çerçevesinde hareket edip sadece akademik eğitim almıyor kültürlerinde eğitimini alıp Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına uygun hale getirip modern Cumhuriyetinin gelişimine katkıda bulunuyorlar.

…………….

Belgeselle ilgili anlatılacak o kadar çok şey var ki, anlatırsam izlemenizin bir anlamı kalmaz,  Ama 3 yıl süren proje başlarken bu öğrencilerden 11’I yaşıyormuş.. Bugün en genci 93 yaşında olan öğrencilerin sayısı 8’e inmiş…

Geçtiğimiz günlerde üyesi bulunduğum İzmir Amatör Fotoğrafçılar Derneğimizin konuğu olan Yapımcı ve Yönetmen Göker Göktepe belgesel hakkında anlattıkları şöyle;  Projenin çıkış noktası olarak büyük Halası Atatürk’ün manevi kızı Afet İnan’ı işaret ediyor. Göktepe, “Anne tarafından büyük halam Afet İnan’dır. O yüzden çocukluğumda,evde konuşulan hikayelerden dolayı yurtdışında eğitim vb. kulağımın aşina olduğu olaylardı. Bundan 4 yıl kadar önce bir 10 Kasım günü televizyonların bir tanesinde, ana haber bülteninde kısa,takriben 20 saniyelik bir haber gördüm.Atatürk’ün Öğrencileri buluştu başlığı altında…Öykü çok çekici geldi ve araştırma sürecine girdim.Uzun sayılabilecek bir araştırmadan sonra, konuyu o kadar sevdim ki tüm olanakları zorlayarak projeyi gerçekleştirmeye karar verdim” diyerek belgesel fikrinin başlangıç noktasını özetliyor.

Mutlaka İzlemenizi tavsiye ediyorum.

23 Mart 2013 Cumartesi

Yetenek sizsiniz mi? Sempatik sizsiniz mi?



Gerçekten yetenek mi aranıyor, yoksa tamamen  duygusal mı bakılıyor? Hani derler ya, bazen “Ağzıyla Kuş Tutsa, Yine Birşey Olamaz”

Atalay Demirci kötü mü? Hayır, gayet başarılı. Ama zaten sahnelerin adamı. O salon gibi salonlarda belki de 100’lerce stand-up yapmış. Sahnenin ruhunu yalayıp yutmuş.

Yaptığı gösteriye bakarsanız, biraz Cem Yılmaz, biraz Yılmaz Erdoğan, biraz da Ata Demirer’I karıştırınca, güzel bir sonuç çıkmış. Vücut dilini de güzel kullanmış… hakkını yememek lazım, başarılı da...

Ama diğer taraftan baktığımızda çok ciddi emek vermiş kişi ve gruplar vardı. Hakan Akdoğan’ın yaptığı gösteri, Family Grup’un ve daha nice gösteriler vardı ki gerçekten yetenek ve beceri isteyen gösterilerdi

Baha çok şeker bir çocuk, hakikaten yaşının üstünde bir yeteneği var, üstelik konuşmaları inanılmaz hoş ve sempatik. Eminim bir çok evden bir çok oy gitmiştir. Belki 1. lik,, 2. lik hakkıdır. Ama ödül alması gereken kişilerin yine de diğerlerinin olduğu kanaatindeyim.

Bu yarışma zaten format olarak armutun, üzümün, kuru fasulyenin, acılı ezmenin, turşunun ve baklavanın yarışması gibi bir şey… Siz nasıl en güzel turşudur diyebilirsiniz. Hepsinin yeri ayrı… Bu sebeple adı da yeteneksizsiniz değil, “sempatiksizsiniz” gibi bir şey olmalı.

Milletimiz yeteneğe değil, duygulara oy veriyor. Ama bir gerçek var halkın önünde kimse duramıyor. Halk ne derse o oluyor.

Fuarlarda Mini Etekli ve Açık Mankenler

CNR Mücevher Fuarı


İstanbul CNR’da Kuyumculuk Fuarı başladı ve ilk gün oradaydım. Dolaştığım standların bir çoğunda mini etekli manken kızlar bulunuyor. Bu standların önünde, fuarı dolaşan erkekler (ki %90’nı erkek) daha çok zaman harcıyor. Acaba vitrindeki ürünler mi daha çok ilgilerini çekiyor, yoksa mankenler mi? Acaba işe katkısı ne kadar diye merak ediyorum.

Çünkü vitrine bakarken gözüyle bakıyor ama ürünü görmediğini düşünüyorum. Zaten içeriden gerçek çalışan biri buyrun yardımcı olalım şeklinde bakan kişiye yaklaştığında, hızla uzaklaşıyorlar oradan…

Gün boyunca ayakta durmaktan yorulan kızlar zaman zaman oturmak zorunda kalıyor, ama o kadar mini oluyorki etekleri bir çoğu oturamıyorlar. Birde dikkatimi çeken bir konuda bu kızlara biraz fazla bakan birileri olursa stand sahipleri rahatsız oluyor. Peki niye koydunuz o kızları oraya? Niye o kadar açık giydirdiniz?


Sadece kuyumculuk değil, tüm fuarlarda bu iş böyle… Kadınlar ne düşünüyor acaba bu konuda merak ediyorum…

5 Mart 2013 Salı

İzmir'den e-ticaret yapmak


Ereyon Reyon Kategori Sorumluları Katı

Türkiye'de bir çok şehirin bazı alanlarda farklılaşıyor. Örneğin Bursa'da Otomotiv sektörü çok gelişmiş, ama bunun yanında döner, kestane şekeri gibi yiyecekleriyle de ünlü. Kocaeli Rafineri ve fabrikalar, Manisa ovası çok verimli, birçok meyve ve sebzenin merkezi. Kısaca bana şehrini söyle o şehirde hangi işlerin yoğun olduğunu söyleyeyim diyebilirim.
Ereyon Depolardan Görüntü
Biraz megolomanlık olacak belki ama bundan 8 yıl önce ereyon.com.tr isimli bir sanal mağaza kurduk. ilk açtığımızda, "hadi canım, İzmir'den sanal mağazacılık mı olur, bütün ticaretin merkezi İstanbul, tedarikçiler de orada" dendi. Ama bal gibi olacağını 8 yıl içinde tüm Türkiye'ye ispat ettik. Ereyon'un bugün geldiği nokta çok çeşitli ürünler kategorisinde Türkiye'de ilk 3'de... Hedef kısa sürede 2. sıraya oturmak.
Asıl gelmek istediğim nokta, İzmir'in E-Ticaret'in merkezi olması... Bu konuda devletin ve Ticaret odalarının bu konuda İzmir'e destek vermesi. Çünkü İstabul'da da olsanız Van'da da lojistik ve kargo sorunu yok. her yere her ürün çok rahatlıkla 2-3 gün içerisinde ulaştırılabiliyor.
Ereyon 2 yıldır, 2011 ve 2012'de şikayetver.com'un verilerine göre e-ticaret kategorinde şkayeti en iyi yöneten site oldu. Yani şikayeti olan hiç bir müşterisinin şikayeti çözümsüz kalmadı. Buradan hem e-ticaretin İzmir'den yapılabilirliğini, hemde her türlü başarıya ulaşmanın mümkün olduğunu çok net bir şekilde gösteriyor.
Bu yüzden e-ticaret yapmak isteyen firmaların merkezini İzmir'de kurarak çok rahatlıkla yapabileceklerini söyleyebilirim. Ayrıca Ege Üniversitesi, Dokuz Eylül Üniversitesi, Yüksek Teknoloji Enstitüsü, Yaşar Üniversitesi ve İzmir Ekonomi Üniversitesi gibi üniversitelerin bilgisayar programcılığından mezun bir çok gence de istihdam yaratmış olunur. 
İzmir'den yapılmayacak iş yoktur. Bekleriz